Tarihler 2022’yi gösterirken Bursa’dan bir haber düşer gündeme. Teyzesiyle çöp dolu bir evde, 1 yıldır yaşayan 9 yaşındaki çocuk mahkeme kararıyla tahliye edilir. Ev o kadar doludur ki, eşya ile çöp arasındaki sınır ortadan kalkmıştır. Paralel yıllarda İngiltere’de yaşayan 60 yaşındaki Edward Brown amcamız, hayatı boyunca biriktirdiği akla hayale gelmeyecek eşyalarla evinde nefes alamamaktadır.
Bizimle ne ilgisi var demeyin. Her evde bir kutu vardır. Üstü toz, içi ise ‘’Bir gün lazım olur.’’lar ile doludur. 2013’ten kalma bir konser bileti, artık hiçbir şeye uymayan şarj aleti, müze broşürleri, bozuk kulaklıklar… Tam bir arkeoloji alanı. Kutuya baktıkça ‘’Anılar…’’ diye iç geçiririz. Halbuki mesele eşyadan ziyade bizde bıraktığı ‘’ben’’ duygusudur. Sahiplik etkisiyle eşyalarımıza bir geçmiş, bir anlam yükleyip atmaya kıyamayız. Suçluluk hisseder, pişman olmaktan korkarız. Hem de öyle bir korkarız ki biriktirmeye başlarız. Annemin turşu kavanozunu doldurması gibi, biriktirmek de kışlık bir ‘’ben konservesi’’ hazırlamaya döner bir noktadan sonra. Geçmişimiz, anılarımız bozulmasın diye bol limon, bol sirke ve tuz…
Bu duygu belli bir noktaya kadar çok sevimlidir. Keza, hatırlamak güzeldir. Ama eğer o konserveler çoğalmış, anı diye yoğurt kabı bile biriktirilmiş, evin her köşesine sızmışsa işin ucu romantizmden çıkmış, psikolojinin hatta nörobilimin alanına girmiş demektir.
Tam da bu noktada, havalı bilimsel adıyla ‘’hoarding disorder’’ yani istifleme bozukluğu ya da dispozofobi, halk diliyle ise ‘’yazıktır, elden çıkarma’’ hastalığı, paldır küldür sahneye girer. Eşyadan ayrılma fikrine karşı hissedilen kaygı, suçluluk, korku. Sonuç? Eşya işgali altında bir ev, açılamayan kapılar…
Dispozofobi, Ruhsal Bozukluklar için Tanısal ve İstatiksel El Kitabı DSM-5’e göre yakın tarihe kadar obsesif kompulsif bozukluğun alt dalı sayılırken artık başlı başına bir tanı. Esasında dayandığı üç temel kriter var: eşyaları elden çıkaramama, bu durumun sıkıntı yaratması ve yaşam alanının ciddi ölçüde işgal edilmesi.
Şimdi konu derin ve çok açılı. Niçinlerine gelirsek istifleme bozukluğu sadece basit bir dağınıklık değil, aynı zamanda zihinsel yorgunluk, bir tür duygusal tıkanma hali. Kişi, hangi eşyayı atacağını bilemez, çünkü beynin ön kısmındaki karar mekanizmaları sürekli çelişir. Buna bağlı olarak da anksiyete, depresyon atakları görülür. Keza, çoğu kişi çocukluktan beri bir tür kayıp ya da duygusal ihmal yaşamıştır. Haliyle beyin de hemen sahip olmak=güvende olmak denklemini kurar. Anlayacağınız, psikolojideki “endowment effect”. Sahip olduğumuz şeylere, objektif değerinden daha fazla değer biçme hali. Burada aklıma IKEA etkisi de geldi. Emek harcayarak edindiğimiz, duygusal anlam yüklediğimiz her şey bizim için hazinedir. Örneğin, arabamızı satarken ederinden fazla fiyat biçeriz ve amaç her zaman daha fazla paraya satmak değildir. O araba, belki ilk göz ağrımızdır ya da ailemizden yadigardır. İnsanların gözünde de bu denli kıymetli olacağını sanarız. Tam istifleme değil ama altta yatan mekanizmaları aynı gibi.
Biriktirme davranışı aynı zamanda bir kontrol yanılsaması olarak da görülür. Sonuçta, dünya çorba gibi karışıkken, küçük bir alanı kontrol etmek bize her zaman iyi gelir. O yüzden de dışarıda kaos varken evde neden 45 tane yoğurt kabı olmasın ki deriz. Bir şeyi elde tutmak, kendi merceğimizde yönetmek bir bakıma da telafi mekanizmasıdır ki bu, bir çeşit kompansasyon davranışıdır. Kontrol edilemeyen dış kaynaklı durumlar hatta duygular yerine lazım olur, atmayayım fikriyle istiflenen eşyalarla dolu bir ev, her zaman daha tahmin edilebilirdir. Artık hepinizin aşina olduğu beynin ödül sistemi de bu davranışı ayakta alkışlar tabii. Çünkü kötü bir şey olduğunda ‘’Aferin, hazırlıklıyız.’’ der. Bu fikirle elde tutulan her eşya da kimyasal bir rahatlama sağlar. Aslında külliyen yalan ama beyin işte, hep kendi kurduğunun peşinde, bizi sürekli kandırır.
Bu durum zaman içinde öyle bir hale gelir ki aynı evde yaşayan diğer kişilerde de yansımaları görülür. Çünkü bu kişiler genellikle yardımı reddeder, başkalarının toparlama tekliflerine sert tepki verir. Dolayısıyla ev içi çatışmalardan kaynaklanan sosyal izolasyon kaçınılmaz hale gelir. Ama korkmayın, tıbbi anlamda bir bulaşıcılığı yok. Davranışsal belki. Çünkü, bu, bir tür öğrenilmiş davranış olabilir ve sosyal bulaşıcılık dediğimiz durum ile tüm aileye yayılabilir.
Beyin demişken… Yanlış inanışın aksine beyinde tek bir görev için atanmış belli bir alan yok. Aksine oldukça karmaşık bir ağla örülmüş beynimizde, basit bir hareketi yaparken bile birden fazla alan aktif olur. Ancak sinir hücrelerimizin bir alanda saniyelik düzeyde fazla aydınlanması o alana o görevi atfetmemiz için yeterli olmuştur. Tam doğru bir yaklaşım değil, ancak bilginin aktarılması için basit bir öğreti yöntemi.
Yukarıda bahsettiğimi açayım. Karar verme merkezi diyebileceğimiz alan olan anterior singulat korteksimiz ön plana çıkıp “At gitsin yahu.” der. Ancak duygusal alarm mekanizmalarımızdan olan insula, bu kişilere “Sakın ha, sonra pişman olursun!” diye bağırır. Keza, nörogörüntüleme dediğimiz çalışmalar da istifleme bozukluğu olan kişilerin kendi eşyalarını çöpe atarken tam da bu iki bölgede yangın çıktığını gösterir. İşin ilginci, vaka özelinde değişiklik gösterse de, aynı kişilerin başkasının eşyasını atarken gayet sakin olduğu çok bellidir. Çünkü mesele zaten eşya atamamak değil ‘’bize’’ ait olanı atamamak, bir parçamızı bırakamamaktır.
Can sıkıcı taraf ise, günümüzde bu işin sadece fiziksel eşyayla sınırlı kalmaması. Şimdilerde başımızda bir de digital hoarding var. Bu kavramı anlamamız için ekran görüntüleri, açtığımız tonlarca sekme, indirdiğimiz ama hiç okumadığımız PDF’ler ya da sosyal medyamızda kaydedilenler klasörüne girmemiz yeterli. Binlerce içeriğe maruz kalmak ile aynı anda hepsini sindirmek ne mümkün! Müthiş bir dijital yorgunluk… Bu durumdan muzdarip biri olarak, yakın zamana kadar okumak istediğim gönderileri kaydedip sonsuzluğa uğurlardım ki kendimi yok yere yoğun bir baskı ve stres altına sokardım. Şimdilerde haftasonu 2 saatimi ayırıp kaydettiğim ne varsa gözden geçirip silerim. Cihazlarımızdaki yöntemin aynısı. Sildiğimiz bir fotoğrafın 30 gün sonra silinenlerden de yok olmasından bahsediyorum. Yeter ki biz, bazı şeyleri o klasöre göndermeyi bilelim.
Bu yazı için araştırma yaparken hem yerel hem de uluslararası birçok haber okudum ve çok farklı kültüre dayalı inançlara, düzenlere denk geldim. Mesela, Japonların mottainai diye bir kavramı varmış. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşadıkları kıtlık ve fakirlikten sonra türediğine inanılan mottainai, bir şeyin israf olmasının çok acı olduğunu ifade ediyormuş. Kanji alfabesinden çevrildiğinde ‘’özü kaybolmuş’’ gibi bir anlam çıkıyormuş yani ‘’Yazık, boşa gitti!’’. Özellikle çocuklara yemeklerini tabaklarında bırakmamaları için öğüt olarak kullanılıyormuş. Bunu okuyunca sizin de ‘’Lokmanı bitir arkandan ağlar.’’ cümlesi kulaklarınızda yankılanmıştır eminim. Kelimede Budizm’in de etkisi olduğunu söyleyenler var, çünkü Budizm’e göre hiçbir şey bir başına var olmuyor. Tabaktaki her lokma için çalışan insanlar, harcanan zaman ve emek var. Haliyle israf yazık. En çok hoşuma giden kısım ise, bu kelime boşa akıp giden soyut şeyler için de kullanılıyormuş. Mesela, zaman. Mesela, fırsatlar. Mesela, yeteneklerin doğru yerde kullanılmayıp israf edilmesi. Anlayacağınız hepimizin günde 5 kere tekrar edebileceği bir kelime bulduk sonunda: mottainai…
Son olarak, olası birkaç yanlış anlaşılmayı da düzeltmekte fayda var. İstifleme bozukluğu; mottainai gibi bir felsefe, tutumlu olmak, geri dönüşüm yapmak ya da koleksiyonerlikten tamamen farklıdır. Örneğin, babaannemin poşet çekmecesi. Evet, biraz kalabalık ama mantığında sürdürülebilirlik var. Onun için her poşet bir asker: biri çöp kovası için diğeri ise dolmalık biber koymak için. Yani niyet, kaygıdan çok daha işlevsel. Ya da koleksiyonerlik. İstifleme bozukluğu olarak değerlendirilebilir mi sorusuna kocaman bir ‘’Hayır.’’. Çünkü koleksiyonerliğin bir teması, bir planı, bir estetiği vardır. İstifleme bozukluğu olan kişi ise kontrolü kaybetmiştir. Ayrıca koleksiyonerlik, bir şeyi sergilemek için yapılırken istifleme bozukluğunda, kişiler evlerini, eşyalarını göstermeme hatta saklama üzerine kurulu bir çizgiyi takip eder.
Kısacası, bu bozukluğun nedeni tam olarak bilinmemekle beraber tek bir şeyle de sınırlı değil gibi. Mükemmelliyetçilik, karar vermede güçlük, görev erteleme gibi özellikler ve kişinin yaşadığı kayıp ya da travmalar da masaya davet edilebilir.
İşin özü, köşe bucak sakladığımız şeyler eşyalar değil, kimliğimizdir. Anlam ararız, değer yüklemesi yaparız, geçmişe tutunup bir parçamız gitsin istemeyiz. Dispozofobi ya da istifleme hastalığı ise bunun ipinin ucunun biraz kaçmış hali. Bu bozukluktan muzdarip olalım ya da olmayalım o ip bazen hepimizin eline dolaşmıyor mu zaten?
Küçük bir not daha: Bazı insanları da atamayız. Lazım olur sanırız. Bir gün değişir, bir gün anlar diye dolapta tutarız. Sapı kırılmış, işlevini kaybetmiş bardak gibi. Halbuki biliriz ki o bardak ne tamir olur ne de elimizi sıcak kahveden korur. Ama beyin, eşya gibi, bir insana da duygusal mülkiyet hakkı verir. “Bir zamanlar bendeydi.” der, “O hala biraz bana ait.”
O değil de, belki bir gün, biriktirdiğimiz ne varsa cesaret edip atarız. Belki bir gün gerçekten bırakırız.
Ya da bırakmasak mı? Belki lazım olur.
Teşekkürler,
Ezgi Şengel
Kaynakça
BBC News Türkçe. (2022, 13 Haziran). İngiltere’de 60 yaşındaki istifçi Edward Brown’un hikayesi: Biriktirme hastalığı hayatını nasıl esir aldı? https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-61786393
Dengem Psikiyatri. (2023). Biriktirme (İstifleme) Bozukluğu Nedir? Dispozofobi Belirtileri ve Tedavisi.https://dengem.ch/biriktirme-istifleme-dispozofobi-bozuklugu-nedir
GZT Nihayet. (2022, 26 Ağustos). Japonya’daki israf etmeme kültürü: Mottainai.https://www.gzt.com/nihayet/japonyadaki-israf-etme-me-kulturu-mottainai-3768187
Psychology Today. (2022, Mart). 12 Ways That Hoarders Differ from Collectors. https://www.psychologytoday.com
Tolin, D. F., Steketee, G., & Frost, R. O. (2012). Brain functioning in hoarding disorder: A pilot fMRI study. Psychiatry Research: Neuroimaging, 202(2), 495–498. https://doi.org/10.1016/j.pscychresns.2012.03.004