“I'm not after your computer equipment and your electricity, I'm after your humanity”
Chris McKinstry
Yapay zekânın kısa tarihi pek çok heyecan verici proje ile dolu. Bunların en bilineni 1984 yılında başlayıp hala devam eden Cyc projesi. Kendine yapay zekâya sağduyu kazandırma gibi inanılması güç bir hedef seçen projeyi daha önceki bir yazımda detaylıca incelemiştim. Aradan 40 yıldan uzun bir süre geçti, yaratıcısı Douglas Lenat 2023 yılında hayatını kaybetti fakat proje hala devam ediyor (odak noktası ticarete kaymış olsa da). Şimdi ise sıra hedefi aynı, yöntemi de çok benzer, fakat ömrü çok daha kısa olan Mindpixel'de.
Mindpixel'in ardında yatan beyin Kanadalı bir bilgisayar bilimcisi olan Chris McKinstry. O çok bilinen "delilik ile dahilik arasındaki belli belirsiz sınırda" yürüyen, ama maalesef kısa sürede yolunu kaybeden ve bugün adı artık neredeyse unutulmuş biri. Einstein'ın zamanında kuantum mekaniğinin kurucularından Paul Dirac için söylediği "Dirac ile başım dertte. Deha ile delilik arasındaki bu baş döndürücü yolda denge kurmak korkunç" sözünü rahatlıkla McKinstry'ye de uyarlayabiliriz sanırım. Bu tarz vizyoner projelerin böyle insanlardan çıkması da şaşırtıcı olmasa gerek. Fakat konumuz onun tartışmalı kişiliği değil. 4 yaşında annesinden oyuncak robotunun üşümemesi için bir battaniye örmesini isteyen bir çocuğun hayallerinin peşinden nasıl gittiğini anlatmak istiyorum size.
2000 yılında, 33 yaşındayken verdiği bir röportajda vurguladığı üzere McKinstry'ye göre insan seviyesinde zekâya ulaşmanın yalnızca iki yolu vardı: İlki, bir robotu dünyamızda "yaşatmak". Gerçek anlamıyla. Tıpkı yeni doğmuş bir bebek gibi, soyut kavramlar da dahil olmak üzere her şeyi kendiliğinden öğrenmesini sağlamak. Hepimizin yaptığı üzere dış dünyayı deneyimleyecek, kendi anılarını oluşturacak. Yiyecek, içecek, canı yandığında ağlayacak, ağaçtan limon koparıp ısırdığında yüzü buruşacak, birisi ona sarıldığında sevildiğini hissedecek. Gökyüzüne baktığında acziyetinin farkına varacak, aşık olduğunda dünyayı kasıp kavuracağına inanacak. Ayağı taşa takıldığında yere kapaklanacak, etrafındaki insanların gülüşmelerinden utanacak, belki kendi kendine okkalı bir küfür savuracak. Tıpkı Ben Goertzel'in öne sürdüğü testteki gibi üniversiteye gidecek, arkadaş edinecek, önemli sınavların stresini iliklerine kadar hissedecek. Yani üç aşağı beş yukarı bizden biri gibi olacak. Adeta sentetik bir izdüşümümüz gibi.
Yapamadık. Hatta yanına bile yaklaşamadık. Eğer başarabilseydik, Hubert Dreyfus'un bilgisayarların zeki olmadığı, çünkü bu dünyada yaşamadıkları argümanını çürütmek için elimize bulunmaz bir fırsat geçecekti ve bu yapay genel zekâya giden dev bir adım olurdu.
(Yapay genel zekânın onlarca tanımı var. Hatta işi ortalıkta gezip kahve yapmaya veya para kazanmaya indirgeyen garip tanımlar da mevcut. Ortalıkta boş boş gezinip çuvalla para kazanan pek çok ortalama zekâya sahip insan varken bu biraz haksızlık oluyor. Ben işi basitleştireyim: Yapay genel zekâdan kastım en zeki insandan daha zeki sentetik bir sistem)
Olmadı, ve en azından yakın gelecekte olacak gibi de gözükmüyor, çünkü bu hayalin önünde devasa engeller var. Ne gibi derseniz, örneğin doğada maruz kaldığımız devasa veriyle nasıl baş edebileceğimiz. Bu kadar yoğun bir uyaran bombardımanını filtresinden geçirip mantıksal çıkarımlarda bulunan sentetik bir sistem şu an için hayal. Dünyanın bütün elementlerini toplayıp çipe dönüştürseniz, 8 milyar insanın tamamı bilgisayar uzmanı olsa, hatta sokaktaki başıboş kedilere bile bir görev verseniz yine başaramazsınız. Diyeceksiniz ki, insan beyni tüm bunları yapabiliyor. Haklısınız. Yapabiliyor ama biz kafamızın içinde ne var farkında değiliz. Kendi beynimize erişimimiz yok denecek kadar az. Hatta bırakın insan beynini, meyve sineğinin beynini bile tanımıyoruz. Önce öğrenecek, sonra modelleyecek, en son aşamada da üreteceğiz. İmkânsız demeyeyim ama, acı gülümsetecek kadar uzak bir hayal bu (Bu arada, en büyük engel de bu değil. İnsanların dar görüşlülüğünün, hep daha fazla para diye inlemesinin yanında esamesi bile okunmaz. Ayrı bir yazı konusu).
İkinci yol da bir o kadar zorlu, fakat daha mümkün: Tüm bildiklerimizi kodlamak, bunu mümkün olduğu kadar verimli şekilde yapmak ve sistemden insan zekâsını taklit etmesini beklemek. İşte tıpkı Cyc gibi MindPixel de bu amaçla yola çıktı. Zorlu bir yola çıkmak üzere olan çoğumuzun yaptığı üzere, McKinstry de Marvin Minsky'den "icazet" aldı ve kolları sıvadı. Sistemin yeterince "beslenmesinden" sonra, daha önce hiç görülmemiş durumlarda doğru çıkarımlar yapmasını umuyordu.
(Bir şeyi taklit etmek ile ona haiz olmak arasında fark vardır diyenler çıkabilir. Soruyorum, insanı kusursuz derecede taklit edebilen bir sistemin zeki olmadığını iddia edebilir miyiz? Searle'ün deyimiyle, odanın içindeki kişinin mükemmel Çince konuşmadığını söyleyebilir miyiz? Hatta biz aksini iddia edemedikçe, ondan şüphe duymadıkça o sistemin aslında zeki olmaması bir şeyi değiştirir mi? Daha da ötesi, saf gerçekliği nasıl tanımlarsınız?)
Gelelim projenin detaylarına:
Sisteme (Generic Artificial Consciousness - GAC) tek cümleden oluşan ifadeler yüklüyorsunuz. Örneğin, "insanların duyguları vardır". Bu ifadeyi 20 anonim katılımcı evet veya hayır diye etiketliyor. Kendi ifadenizi sisteme yüklemenizin tek şartı, rastgele 20 katılımcının ifadelerini bu şekilde etiketlemeniz. Sadece bu kadar. Bu sayede hem yüklenen ifadeler hakkında bir yargıya varılabiliyor, hem de istatistiki bir dağılım ortaya çıkıyor. McKinstry'ye göre insan zihnini taklit edebilmenin en kritik ön koşulu insanların bahsettiğimiz sisteme "insan olmanın" ne olduğunu aktarabilmesi. Dolayısıyla o da projeyi internet üzerinden yürütüp tüm insanlara açarak bütün gezegenden yardım istemiş. Unutmadan ekleyeyim, gerçek fikrinizi belirtmeniz önemli: Eğer cevaplarınız sıklıkla çoğunluğun aksine olursa bu derecenizi kötü yönde etkiliyor ve projeden çıkarılmanıza neden olabiliyor. Bu meritokratik bir proje: Ne kadar katkıda bulunursanız değeriniz o kadar artıyor. Değer artışından kastım, proje mali kaynaklar bulduğunda bunun katkıda bulunan herkese oransal olarak dağıtılması. Yeter ki genelden fazla uzaklaşmayın. İfade hakkında hiçbir fikriniz yoksa, diğer insanlar acaba ne demiştir diye düşünün ve cevabınızı öyle verin.
Doğrulanmış her ifade bir mindpixel'i oluşturuyor. Kişilerden, mekandan ve zamandan bağımsız olarak. Hedef bu mindpixel'lerden mümkün olduğu kadar çok üreterek (2010 yılına kadar 1 milyar adet) ve sinir ağları yöntemini kullanarak sistemin genele yönelik mantıklı yargılarda bulunması idi. Spesifik bir konuda değil, aklınıza gelebilecek her şeyde. Projenin daha başlarında 16.500 kişinin girdiği doğrulanmış 136.000'den fazla mindpixel bulunuyordu. Ve bunlar sadece İngilizce değil, bir çok dilde mevcuttu. Son sayı hakkında maalesef kesin bir bilgi yok, ama nihai hedefin çok uzağında olduğunu söyleyebiliriz. Kaldı ki hedef tutturulsaydı bile yeterli olup olmayacağı kuşkuluydu. Benzer hedef "güncellemeleri" Cyc'ta da defalarca oldu.
Peki başarı ölçütü nedir? Ölçüt, yine McKinstry tarafından tasarlanan Minimum Intelligent Signal Test (MIST). Şöyle özetleyeyim: Bir sistemin, tek bir defa dahi olsa 20 önermenin tamamını doğru yanıtlama olasılığı 1:2^20. Yani 1.948.576'da 1. İddiamız, birden fazla kez rastgele seçilen 20 önermenin tamamını doğru yanıtlayan bir sistemin zeki olarak kabul edilmesi gerektiği. Bu önermelerin sisteme önceden girilmiş olması veya sıfırdan yaratılması önemli değil. Hatta işi bir adım daha ileriye götürelim: Davranışsal bilimde, normal dağılıma izin verecek ölçüde büyük bir örneklem kümesinde anlamlılık düzeyi genelde %5 olarak kabul edilir. Dolayısıyla bu testte de rastgele seçilmiş 100 önermenin 54 tanesini doğru bilen bir sistem, istatistiki olarak bilinç geliştirmiş kabul ediliyor. 55 ve üzerinde doğruluk ise bilincin ilerlediği anlamına geliyor. Bu kadar basit mi derseniz, bence değil. Zaten projeye yönelik eleştiriler de mevcut. Ama ben en azından doğru yolda atılmış cesur bir adım olduğuna inanıyorum.
Sonuç? Büyük bir şevkle başladığım yazıyı maalesef acı bir şekilde noktalamak zorundayım. Mindpixel önce 2005 yılının sonlarına doğru kullandığı ücretsiz server'ını kaybetti, bundan 4 ay sonra da yaratıcısını. Chris McKinstry 2006 yılının Ocak ayında intihar etti. Projenin tamamlanamamış olmasına mı yanalım, yapay zekâ dünyasının en vizyoner beyinlerinden birinin trajik ölümüne mi, tüm bu emeklerin unutulup ticari alanda başarının öncelik olmasına mı bilemiyorum. Herhalde hepsine. Aynı derecede.
Mindpixel artık yok. 4 yaşındaki o çocuğun hayalleri de un ufak olup savruldu. Böylesi bir projeye kendi server'ını kuracak parayı bulamayan biz, bugün OpenAI hangi yan ürünü çıkarsa akbaba gibi üzerine üşüşüp AGI geliyor, ha gayret nidalarıyla ortalığı inletiyoruz. Riyakârlığımızın üzerine yok gerçekten. Klasik "kısa vadede kâr potansiyeli olmadığı düşünülen projelere para yok" mentalitesi hayallerimizi paramparça etmeye devam ediyor. Son noktayı W.B.Yeats koysun:
But I, being poor, have only my dreams;
I have spread my dreams under your feet;
Tread softly because you tread on my dreams.
Teşekkürler,
Barış Yalın Uzunlu