Kültürel Çeşitlilikten Algoritmik Tekdüzeliğe. Her Dilde Farklı Olan “Mutluluk”, Neden Tek Tip Sunuluyor?
Mutluluk, insanlığın yüzyıllardır peşinden koştuğu, tanımladığı ve anlamlı bir yaşamın kılavuzu olarak gördüğü evrensel bir arayıştır. Ancak bu evrensellik, yalnızca yüzeyde geçerlidir. Gerçekte, mutluluğun anlamı zamanın, mekânın ve kültürün izleriyle şekillenir; kimi yerde toplulukla bir olmanın sıcaklığına, kimi yerde bireysel başarıya, kimi yerdeyse içsel huzura dayanır.
Fakat bugün, dijital çağın görünmez elini temsil eden sosyal medya platformları, bu kültürel çokluğun üstünü örtmeye çalışmaktadır. Küresel algoritmaların belirlediği, filtrelenmiş görsellerle süslenmiş tekil bir "mutlu hayat" ideali, gezegenin dört bir yanındaki insanların algılarını şekillendirir hale gelmiştir. Gerçekte yaşananlar değil, gösterilenler ödüllendirilir. Ve gösterilen, hep aynı hayatın kopyasıdır.
Mutluluğun Dilsel ve Kültürel Zenginliği
Diller, bir toplumun evrenle kurduğu ilişkiyi yansıtan bir aynadır. Bu aynada mutluluk, yalnızca bireysel bir duygu değil, toplumsal bir anlam haritasıdır. Farklı dillerdeki mutluluk tanımları, bu duygunun ne kadar yerel, özgün ve tarihsel katmanlarla örülü olduğunu gösterir:
• Türkçe – Mutluluk: İçsel huzur, tatmin ve sevinç duygusu.
• İngilizce – Happiness: İyi oluş, başarı, memnuniyet.
• Almanca – Glück: Hem mutluluk hem de kaderin getirdiği talih.
• Fransızca – Bonheur: Yaşamın güzelliklerinden doğan neşe ve memnuniyet.
• Japonca – (Shiawase): Kaderle ve çevreyle uyumlu, kalıcı bir ruhsal denge.
Bu örnekler, mutluluğun kültürel bağlamda bir duygudan çok daha fazlası olduğunu; bir yaşam felsefesi, bir toplumsal tutum ve hatta bir varoluş biçimi olduğunu gözler önüne serer.
Ancak algoritmik kültür, bu kadim ve özgün tanımları törpüleyerek dijital düzleme indirger. Yüzlerce yıllık kültürel tecrübeyi, saniyelik bir kaydırma hareketine sığdıran bu sistem; farklılıkları değil, yalnızca dikkat çeken benzerlikleri ödüllendirir.
Algoritmaların Dayattığı Tek Tip Mutluluk
Günümüzde Instagram, TikTok, Instagram gibi dijital mecralarda "mutluluk", estetik bir tabakta sunulan tatlı, en iyisi yakalanıncaya kadar çekimi devam eden fotoğraflara indirgenmiştir.
Bu tür anlatılar, mutluluğun ancak tüketilebilir, gösterilebilir ve alkış alabilir hallerini geçerli kılar. Oysa gerçek mutluluk, sessizlikte, sıradanlıkta ya da görünmeyen bağlarda da saklıdır. Fakat bu haliyle algoritmaların ilgi eşiğini geçemez.
Çünkü algoritmalar, bireyin iç dünyasını değil; ölçülebilirliği, etkileşim oranlarını, görsel uyumu ve normatif çekiciliği sever. Bu yüzden bireyler, hissettiklerini değil, hissetmeleri gerektiği öğretilen şeyleri paylaşır. Ve zamanla, dışa gösterilen bu mutluluk sunumu, içsel bir boşluğun maskesine dönüşür.
Sahte Neşe, Gerçek Yorgunluk
Pozitif psikolojiye göre mutluluğun sürdürülebilir olması, şu dört temel faktöre dayanır: anlam, aidiyet, özerklik ve yeterlilik hissi (Seligman, 2011). Fakat sosyal medya bu derin ihtiyaçların yerini, anlık beğeniler ve görüntü estetiği ile doldurmaya çalışır.
Bu da bireyin kendi iç sesinden kopmasına ve sürekli dışsal bir doğrulamaya bağımlı hale gelmesine neden olur. Araştırmalar, bu kopuşun genç bireylerde anksiyete, depresyon ve tükenmişlik duygularını artırdığını açıkça göstermektedir (Twenge & Campbell, 2018).
Sürekli iyi görünme baskısı, duygusal çeşitliliği bastırır. Kötü hissetmek artık ayıp, üzülmek “paylaşılabilir” değildir. Mutluluğun sahte versiyonu, mutsuzluğun en yaygın nedeni haline gelir.
Oysa Mutluluk Bir Poz Değil, Bir Süreçtir.
Mutluluğun tanımı kültürden kültüre bu kadar değişiyorsa, birey de başkalarının estetikle süslenmiş senaryolarını değil, kendi iç sesinin çağrısını takip etmelidir. Çünkü mutluluk; tüketimle parlatılan bir imaj değil, kökü kültürde olan ancak her bireyde yeniden şekillenen bir içsel oluş hâlidir.
Ve dijital çağın dayattığı tek tipliliğe karşı en radikal ihtimal şudur:
Başkasının sahnesinde oynamamak.
Kendi hikâyeni seçmek.
Ve mutluluğun tanımını, sonunda kendin yapabilmek.
Teşekkürler,
Ezel Merin Nalbanoğlu
Kaynakça
Lyubomirsky, S. (2007). The how of happiness: A scientific approach to getting the life you want. Penguin.
Seligman, M. E. P. (2011). Flourish: A visionary new understanding of happiness and well-being. Free Press.
Twenge, J. M., & Campbell, W. K. (2018). Associations between screen time and lower psychological well-being among children and adolescents: Evidence from a population-based study. Preventive Medicine Reports, 12, 271–283.